Bulgaristan Türklerinde Lider Meselesi – 4

Rafet ULUTÜRK
Tarihİ 14 Mayıs 2020
Büyük Bölünme ve Tasa Yıllarımız

Memleketimizde çiftçi hareketinin atası Aleksandır Stanboliyski’yi gaddarca öldürülmesi halk isyanlarına neden oldu dedim. Ayaklanan abalı poturlu köylülerin karşısına her yerde silahlı askerler çıktı. Uzun zaman geçmedi, katliamı örgütleyen ve gerçekleştirilen arasında akıl hocalığı yapan Prof. Aleksandır Tsankov, kökleri orduda olan “Demokratik İtifak” partisi adına Başbakan koltuğuna oturdu. Bir gözü İtalyan faşisti Mussolini’ye, ikincisi de Nazi Almanyası’na bakıyordu.

Bu gelişmelere karşı başkaldıran Komünist Partisi (BKP) (dar sosyalistler) meclisten çıktı, illegal çalışmaya başladı, 23 Eylül 1923’te halkı ayaklandırdı, fakat ezildi. 1925’te Sofya merkezindeki “Al. Nevski” kilisesi kubbesini havaya uçurdu. Ayin esnasındaydı, devlet erkânından 134 kişi yerinde can verirken 500 kişi de hastanelik oldu ve yarısı taburca dahi edilemedi.

Tüm bunlara rağmen demokrat, halkçı ve cumhuriyetçi çiftçi hükumeti devrilmiş, baskı ve terörle karakterize edilen monarşi-faşist diktatörlük yolu açılmıştı. Savaştan sonra ülkeye akın eden 250 bin göçmen ciddi sıkıntılar yaratırken, başlatılan tarım reformu da yarım kalmıştı.

Çar III. Boris’in özel-kalem başkanının kardeşi olan Stefan Gruev, İkinci Dünya Savaşından sonra sığındığı Birleşik Amerika’da kaleme aldığı “Dikenden Örülmüş Taç” eserinin 2. Baskısının161. Sayfasında siyasi durumu şöyle anlatmıştır:

“Terör, her zaman öç alma, hesaplaşma doğurmuş, kana kan istemiştir. Geçen yüzyılın sonunda yaptıkları bombalı banka ve liman saldırılarıyla Osmanlı devletini sarsan “komitacıların” erkek evlatları, dağlarda gizlenen çetecilerdi. Kurdukları İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) gözü pek, fanatik, acımasız ve iyi yetiştirilip silahlandırılmış, disipline uyan bu haydutlar Bulgar devletine çok ciddi sorunlar yaşatırken, hatta “devlet içinde devlet” olmuşlardı.

Bulgar devletinin, Bulgaristan Müslümanlarının içsel parçalanması işte böyle bir ortamda olmuştur. Hocalar imamlar faşistlerden yana geçtiler, maaş kemirmeye başladılar ve ihanet yolunu seçtiler.

Bu konularda da bazı örnekler:
Bulgaristan semasında korku hayaleti belirmişti. Seri infazlar Bulgaristan’ı acı gölünde boğarken, zulüm ve soykırım sayfası açılmıştı. Zulüm yeniden kol geziyordu.

Aleksandır Stanboliyski ile başlayan çok kültürlü Bulgaristan oluşturma hayali karardı. 1918-19 yıllarında Halk Partili Başbakan Teodor Todor’un hazırlattığı Bulgar Çarlığı’ndaki Müslüman Kurumların Dini Yönetim ve Örgüt Tüzüğü – adlı belge, bir yandan Başmüftülük kurulmasına yeşil ışık yakarken, öte yandan il müftülerinin devlet tarafından atanmasını ve Başmütünün de il müftüleri konferansında seçilmesini karara bağlandı. Çiftçi Partili milletvekilleri buna defalarca yazılı itiraz edip, Başmüftünün geniş temsili Müslümanlar Kongresinde seçilmesini isteseler de, başarı elde edemediler. Böylece Bulgaristan Başmüftülüğü Bulgar devletinin kontrolüne geçmişti.

Türk Halkımız öz davasından koparılmıştı. Bulgaristan Müslümanları tarihinde ilk kez olmak üzere bir kurum olarak anti-Müslüman konum aldı. Kişisel çıkarlar halkın yoksulluğundan tatlı geldi. Böylece Bulgaristan din adamları yöneticileri ile halk aydınları arasında ciddi bir parçalanma ve kapışma baş göstermiş oldu. Bulgaristan Başmüftülüğü ve il müftülüklerinin aydınlarımızı yok etmek amaçlı saldırılarında İç İşleri Bakanlığı ile yakın işbirliği yaptı. Bu gerçeği İç İşleri arşivinden birkaç örnekle kanıtlamak istiyorum:

Bu çok acı gerçeği 1920’li yıllarda saldığı köklere değinen Bulgaristan Türkleri tarihinin klasik üstadı, Bilal Şimşir hocamız “Bulgaristan Türkleri” eserinin 2. Baskısının 85. sayfasında şöyle demiştir:

“Bulgaristan hükümetleri Türk azınlığın haklı isteklerini dikkate almadı. İstedikleri kişileri Başmüftü yaptılar. Başmüftüleri birer kukla olarak Türkiye’ye ve Atatürkçü Bulgaristan Türklerine karşı kullandılar. Bunun ilk tipik örneği Hüseyin Hüsnü Efendi (1882-1940) oldu. Uzun zaman İstanbul medresesinde okuduktan sonra Damat Ferit Paşa çizgisinde koyu bir Hürriyet ve İtilafçı olarak Bulgaristan’a dönen, İttihatçılara ve Atatürkçülere düşmanlığı meslek edinen bu sarıklı mollayı Bulgarlar, 1928-1936 yıllarında Başmüftü Kaymakamı ve Başmüftü olarak kullandılar. Bulgaristan’da Atatürkçü Türk aydınlarına karşı amansız bir savaş açmak amacıyla, Hüseyin Hüsnü Efendiye önce “Medeniyet” adlı bir gazete, sonra “Dini İslam Müdafileri Cemiyeti” adlı bir de dernek kurdurdular.

Daha sonra kendisini Bulgaristan Tedrisat-ı (Öğretimi) Diniye Müfettişi yapıp Atatürkçü eğitim öğretim vermeye çalışan Türk okulları ve öğretmenleri üzerine saldırttılar. Arkasından yeni yazıyla eğitime başlamış olan Türk okullarını Bulgar faşist hükümetinin de desteği ile Hüseyin Hüsnü Efendi, kraldan fazla kralcı kesilip Bulgaristan Türklüğüne korkunç bir savaş açtı.

Latin harfleriyle ders veren 59 öğretmeni kendi imzasıyla görevden aldı. Daha 1928-1929 ders yılında teker teker geriye götürdü ve eski yazıya tekrar geriye döndürdü. Elinde bir katran kovası muhbirler vazı-tası ile Atatürkçü Türk aydınlarını Bulgar polisine jurnal etti…”

Baş müftülüğün Bulgar polisiyle işbirliği yapması sonucu 1919 yılında toplam sayısı 2 700 olan Bulgaristan Çarlığı Türklerin ilk ve ortaokullarının sayısı 1944 yılında 424’e düştü.

Öğretmenlerin dörtte üçü tutuklandı ve göçe zorlandılar. Bulgaristan Türk halkının aydınlanma lambası kör cahil hocaların ve Bulgar polisinin işbirliği ile böyle kırıldı. Bulgaristan Türk aydınlarının Hoca-molla takımına kapitalist-faşist dönemde neden yüz çevirdiği konusunu işleyen “Bulgaristan Halk Cumhuriyeti – Bizim Vatanımız” başlıklı el kitabının 144. sayfasından bir alıntı vermek istiyorum:

“Müslüman din adamları, Türk ahalisini işçi sınıfı ve köylüleri sömüren burjuvaziye karşı savaşımdan uzak tutmaya çalışırken, aile ve miras davalarını görmek üzere Şer’ye Mahkemeleri kuruldu. Böylece Türk din adamları faşist idareyle sarmaş dolaş oldu ve onu kutladılar. Bulgar Çarlığı İç İşleri ve Sağlık Bakanlığı’nın n.o. 20 327 1—V/ tarih 17. XI. 1934, çok gizlidir kaşeli mektubundan aynen tercümedir:

“Bakanlığımız Baş müftülüğün ihbarlarına inanıyor, çünkü şimdiye kadar bizim kuşku duymamıza fırsat tanımadı. Bakanlık, Baş müftülüğün yerel organlarına da yeni idarenin güçlenmesine gösterdikleri katkılar dolayısıyla güveniyor. (1934 faşist darbesi söz konusudur) Şumnu İl Polis Amirliğinden İl Polis Müfettişi Kostov’un İç İşleri Bakanlığına gönderdiği n.o.4632 / tarih 12. IV. 1937 kayıtlı mektubunda şöyle deniyor:

“Türk aydınları ne kadar azaltabilirsek, bizim için o kadar daha iyi olacaktır. Böylece onların kendilerinin olan Türk ilk ve ortaokullarını bitiren ve Bulgar okullarına gitme düzeyinde hazırlık görmüş olan öğrencilerin sayısını azaltmış olacağız. Biz bu başarılara nasıl ulaşabiliriz? Kuşkusuz, bu öğrencilerin eğitim ve öğrenimini kör cahil eski kafa, kültürsüz hocaların eline vererek. Onlar öğrencilerini yıllarca Türk okullarında okutabilirler ama hiçbir zaman gerekli hazırlık düzeyine eriştirip Bulgar okullarında okumaya devam edebilecek duruma getiremeyeceklerdir.

“Şumnu İç İşleri Bakanlığı İl Müdürü 1938’de Sofya’ya şu yazıyı göndermiştir:

“Türklerin kara cahilliğinin daha da koyulaşması için, okuma mevzuatında özel ders saatleri ayrılarak, bunlarda Çara sonsuz sevgi ve saygılı, ona boyun eğme gereği, bağımlılık ve korku aşılayan öyküleri yüksek sesle okutmalıyız…

Bulgaristan Çarlığı Dış İşleri Bakanlığı  “Diyanet İşleri” Şube Müdürü Gruev, İç İşleri Bakanlığı’na gönderdiği bir raporda şöyle demiştir:

“Müslüman ahalinin dini inancını güçlendirmesine engel olmayalım, adet ve geleneklerine gölge düşürmeyelim, dini öğretime de önem verelim, ama dünyevi eğitim almalarına mutlaka engel olalım

Faşist idareye yaranmaya çalışan din işleri yöneticileri Şumnu ilinde Türk okullarının % 56’sını kapattı, 158 okul kapısına kilit asıldı.”

Bulgaristan Türklerinin aydınlanma, toplumsallaşma ve Türklüğün etrafında toplanma davasına ilk büyük darbe faşist darbecilerle el ele veren Müftülük mollalarından geldi ve tamamen parçalandık.

Bu olay Türkiye’ye göç ederken ailelerin bölünmesine hiç mi hiç benzemiyordu. Bulgaristan Türkleri dünya görüşü, toplumun dönüştürülmesi, işlediğimiz topraklardan karnımızın doyması davasında parçalanmıştık. Bu yeni durumda çok kültürlü bir toplumda şerefli yer almak, bilime uzanmak, meslek öğrenme ve halk aydınlanmasında meşale olma yollarımızı kapatmıştır.

Bu koşullarda devletten ötekileştirilmemiz süreci hız almış, faşistler maaş ve halka ihanet etmekten haz alan kadrolarla el ele verip 20 yıl iktidarda kalabilmişlerdir. Ayrıca Din çevrelerinde liderlik mücadelesi vermeye, iyi olanlar arasında en iyileri aramaya, yüksekokullarda bilgilenmeye delege etmeye gerek de yoktu. Devlet liderleri eğitip hazırlayıp, giydirip kuşatıp atıyordu. Evet bu çileli halkımız ne zamanlardan geçti!

Bu mücadelenin bir de kökleri halk kültürümüzde ve halk bilgeliğimizde olan aydınlıkçıları vardı.

Çiftçi partisinin öncülüğünde başlattığımız sosyalleşme ve uygarlaşma süreçlerine yeni bir yol arayışımızı yarın konu edeceğim.

Konumuz. Bulgaristan Türklerinin sivil toplum örgütleri ve Bulgaristan Türklerinin Birinci Milli Kongresi olacaktır.
Okuyanlara teşekkürler, çevrenize duyurur onları da aydınlatırsanız daha da memnun oluruz. Teşekkürler.
Dünyada Korona ile mücadelemiz devam ediyor. Kurallara uyalım.
En sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler tüm okuyucularımızın olsun.