Bulgaristan Siyasetine Kuş Bakışı
BGSAM
26 Ağustos 2021
2021’in ağustosunda üzerimize gelen yeni sorunlar oldu. Hepsini belirleyen özellikler var. İş ve dış politikada bunların başında anlaşmasız iktidar kurma ve sözleşmesiz yönetme ilkesizliği geliyor. Başka koşullarda olsak, hemen ülkemiz ve dünya anarşiye mi sürükleniyor?, desem yerinde olurdu. Ne var ki, bu karışıklığın özünde daha büyük hesaplar var. En başta Bulgaristan’ı tamamen sömürgeleştirmek. Hedeflerinde ayrıca bizi biz yapan ruhumuz var. Türk ruhu. Aslında bizim ruhumuz enternasyonaldir. Türkler, insan ayrımı yapmayız, ötekiler de kardeşimizdir. Müziğimiz, kültürümüz ve sanatımız kucaklayan ruh taşır.
Bu konuyu anlayıp anlatabilmemiz için önce 2021 yılından taze örnekler vermek istiyorum.
Bulgaristan’da bu yılın 4 Nisan ve 11 Temmuz tarihlerinde birisi olağan, ikincisi erken 2 meclis seçimi yapıldı. 46. ve 47. Meclis kuruldu ama ikisinden de hükümet çıkmadı. Hükümetsiziz de, Nisan ayından beri kaynayan politik kazandan politik ırk ayrımı hayaleti çıktı. Üstelik 5 ay gibi bir sürede Bulgaristan’ın politik yaşamını baştanbaşa sardı. Bu parti Hak ve Özgürlükler partisidir, parlamentoya giren 6 partiden biri ve hem de ezilenlerin, Türkler, Çingenler, Pomaklar ve diğer etniklerin, yaşam çilesi bataklığında yuvarlanan Bulgarların partisidir. Bu, orta direk konumlu, kavgaya karışmayan gururlu Hak ve Özgürlükler Partisidir. Türk partisi, 150 günde, tam 5 bin 763 defa parlamento içinde ve dışında olmak üzere, ırkçılığa hedef olmuştur. Oysa klasik ırkçılık 20-inci yüzyılda tozlanmış, paslanmış, küflenmiş ve tüm halkların ortak kazdıkların mezarlardan en derinine sanki gömülmüş ve üzerine kuru bir ağaç dikişti. Ne var ki, Bulgar parlamentosuna girmiş ve her sınıftan insanlara ırkçılık zehir saçan bir politik zümre var bizde.
Daha önce Bulgar politikasındaki tüm olumsuzluklardan Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti, Müslümanlar, İslam ve Türkler sorumlu ve suçluydu. Bunların arasına Yunan papazlar, büyük devletler, komünistler ve anti-komünistler de ekleniyordu. 46. Meclis seçimlerinde önce Bulgar toplumunda yeni kırmızıçizgiler çizilmeye başladı. Birinci kırmızıçizgi henüz partileşmemiş protestocular ve iktidar (GERB/CDC-VMRO-BND/NDSB ve “Ataka”) ile statükocular (BSP ve HÖH-DPS) arasına çekildi. İktidarın istifası istendi.
4 Nisan seçimlerinde Boyko Borisov hükümeti düşünce ve sözde “yurtsever”-faşist sınıf parlamento dışı kalınca kırmızı sınırlar meclis içinde GERB / BSP ve HÖH-DPS ile “Var Böyle Bir Halk”, “Demokratik Bulgaristan” ve “Aya Kalk BG. Biz Geliyoruz” partileri arasına uzadı. Ayrıca GERB / BSP ve HÖH-DPS arasında da temas ve diyalog ve iktidar ortaklığında buluşma hevesi olmadığı ortaya çıktı.
11 Mayıs seçimlerinden hemen sonra “Var Böyle Bir Halk” partisi Nikolay Vasilev başbakanlığında birinci azınlık kabinesini açıklayınca kırmızıçizgi daha da uzadı, meclisi sardı ve protestocu partileri birbirine düşman etti, sonunda hepsi Türk kalesine kafa tutmaya başladı. HÖH-DPS’siz olmak isteyenler, DPS olmadan hiçbir şey yapamayacaklarını anladıkça, bunalım derinleşti ve meclisi kilitledi.
Kimse kuyunun debindeki kara taş olmak istemez.
Emperyalistlerin uşaklarından, dünyayı okuyamayan kara cahil sürüngenler sürüsünden ve Covid koşullarında koku alma kabiliyetini yitirmiş ve dağılmış koyunlar gibi koku almadan, çan, kaval, köpek ve çoban sesi duymadan birbirini bulamayanlardan farksız olanlardan politik iktidar kurmalarını, halk iradesini temsil etmelerini beklemek yanlıştır. Çünkü Bulgar toplumu millileşememiştir. Ve şimdi, ekonomik, mali, sosyal ve politik bunalımların derinleştikçe derinleştiği koşullarda politik ırkçılığa tutunmak, denize düşenin yılana sarılmasından farksızdır. Ne var ki tam böyle bir ortamda toplumda politik ırkçılığa ve kırmızı çizgilere karşı özgürlük ve aydınlık özlemi doğması doğaldır.
Politik ırkçılığın doğuşu.
2016’da Türklerin de oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı Radev’in anayasal ödevi toplumu birleştirmektir. O ise, işini gücünü bırakıp politik ırkçılığa öncülük ediyor. 14 Kasım 2021’de birinci turu yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 20. asrın tozlu paslı ırkçı “antikalarının” oylarıyla bir süre daha seçilmek niyetiyle, ezilenlerin ve gurbetçilerin, yurt dışında nafaka arayanların partisi olan HÖH-DPS Başkanı Mustafa Karadayı’ya “Senin Vatanın Neresidir?” sorusunu soruyor. Böylece dilinin altındaki kaktüs eşek dikeni açtı. Hiç de yakışmadı. Anavatan öz Türkçe itirafların en soylusudur. Türklerin anavatanı coğrafi alan olarak dünyanın en derya, dağları yüce, denizleri derin, suları berrak insan sevgisi ve gelecek yüklü bir kavramıdır. Bu güzelliğe dil uzatmak başlı başına küstahlıktır. Acaba Cumhurbaşkanı Radev, “kardeş sofrası” bilir mi? Ferdinand, III. Boris, Todor Jivkov vs bilmediler. Şunu da ilave edeyim. Slavi Trifonov’un Cumhurbaşkanı seçiminde “Rumen Radev’i destekleyeceğiz” demesi, bu destek, 2001’de II. Simeyon partisinin Petır Stoyanov adaylığını destekleyelim çağrısı gibi boştur. Türkler “Olur!” demeden bu memlekette Cumhurbaşkanı seçilemez.
Politik ırkçılığın doğduğu ülke Amerika’dır. Bilenler bilir, 20. Yüzyılın ortalarına kadar Amerika’da “bir damla kan” teorisi vardı. Beyazların kanından farklı kana sahip olduğu tespit edilenler, tüm yetenek ve niteliklerine karşın, “alt varlıklar“ muamelesi görmüşlerdir. Kafası maskeli beyazların “Ku Kuks Klan” hareketi, 3 asır siyah derililere okuma yazma, seçime katılma, mal mülk, vatandaş olma vs vs hakları tanımadı. Amerika’da siyah derili köleleri öldürenler vicdan azabı çekmedi. “Alt varlıktan” olanların bilinçlenmesini istemeyenler sınıfı yarattılar. Bu olay, Nazilerin Yahudileri ve Romenleri (Çingeneleri) toplama kamplarında yakması, Bulgar Çarı III. Boris döneminde istila edilen Trakya ve Ege Bölgesinden 20 bine yakın Yahudi ve Romen’in “Treplinka” toplama kampına göndermesi, 48 bin Bulgar Yahudi’sinin evlerinden çıkarılıp aynı ölüm kampına gönderilmeye hazırlanması vs vs olaylar aynı sakat zihniyetin ürünüdür.
Şimdi anlaşılan bizi “anavatan” üzerinden ayırmak istiyorlar. Ya da Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin “Anavatanı Rusya olanlar Kırım’dan çıksın!” çağırısını beğenmiş olabilirler. Ne var ki biz Bulgaristan’da istila ordusu değiliz. Burası bizim Vatan toprağımızdır.
20. yüzyılda bir tek gerçek olduğu, başka bir gerçeğin olmadığı anlatıldı.
Önce gerçek faşizmdi. Sonra aynı yalan komünizm oldu. Şimdi hem komünizmin hem de faşizmin mezarları yan yana kazıldı ve gömüldüler. İnsancıkları mezarlık çiçekleriyle kandırmaya çalışıyorlar. Ne yazık ki boş işler peşindeyiz. Dolapları çevirenler her şeyi para için yapıyorlar. Büyük gerçek işte bu. Üstelik Bulgar’ın Türk düşmanlığının faşizmle komünizmle liberalizmle ilgisi yok, can sıkan kafa ve kan bozukluğudur.
Bu gün Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) 11 Temmuz’da seçilen halk meclisinde Müslüman Türkleri 29 milletvekili ile temsil etse de, Türk partisi hükümet kurma görüşmelerine ve kabineye davet edilmedi. Bu işte hem Radev’in hem de Türk partisinin yalnız 320 bin oyu olduğu yanılgısı var. Onlar tamamen yanılıyorlar. Bulgaristan’da Türk bitmez. Bu seçimlerde Türkler 800 bin oyla sandığa dolacak ve hepsinin falı boş çıkacak. Türk seçmenin imzasız sözleşmelere ve ilkesiz görüşmelere tepkisi sert olacak. Biz de anlaşmasız, sözleşmesiz silah gücüyle kovulmuştuk. Görülecek hesaplar çok.
Bu yeni patlama, (anavatan meselesi) globalizmin (küreselliğin) Vatan ve Vatandaşlık (Rodina ı grajdanstvo) değerlerini yok etmeye çalıştığı amansız savaşım günlerinde yaşandı. 6 defa hükümet kuramayan ilgili Başkan, toplumu bölen, hepimize parçalanma acıları yaşatan, Sofya meclisini kısırlaştıran ve kendi beceriksizliğini Türklere karşı son vites ırkçılık ardına gizlemeye çalışıyor. Bir de tüm iktidarı ele geçirmek için yrgı sistemini ve savcılığı yok etmeye çalışıyor. Yeni bir anti-hümanist, iğrenç ve küstah ırkçılığa yelken açmaya çalışan odur. İyi ki Bulgar aydınlarından bazıları bu defa “ey ne yapıyorsun, onlar senden benden değerli, bizim insanımızdır” dediler Türkler için. Basında yazılar çıktı. Bulgar toplumu, Türkiye de dahil, Avrupa birliği ve diğer değişik birimlerde kaynayan çorba kazanlarından nemalanan bir açlar sofrasıdır. Fakat insan sevgisi, tarihe saygı ve gelecek umudu olmayan bir kardeşliğin mayalanması olanaksız gibi.
Bulgaristan’da kızışan milliyetçilik, “yurtseverlik” ve popülizmdir. İdeolojisi sönmüş, ufuksuzluk ve politik hedefsizlik duvara çarpmış, siyasi uğraşı kısırlaşınca yerimiz çöplüktür. Yorgun insanlar topluluğu! Anadilleri, öz kültürleri, emsalsiz yaratıcılıkları, Rusçuk’a (Ruse) bağlı Glogvevo belediyesinden Tokyo Özürlüler Olimpiyatlarında, Allah göstermesin, kalkamadığı sandal yasından gülle atmakta gümüş madalya kazanarak Bulgaristan’ı ünlendirmeye boğuşan Rujdi Rujdi gibiyiz… Başarılar dileriz…
Vatan konusunda Türklere dil uzatan Cumhurbaşkanı Radev, Bulgar milliyetçilerine “yanınız benim yanım” demiş oldu. Bulgaristan’da Türklerin oyları olmadan seçilmiş Cumhurbaşkanı olmadığını unutmuş olabilir mi? Karşısına, Türk oylarını ardına alıp da (B.B.) rumuzlu bir general çıkarsa, ne yapabilir acaba!
Son 5 ay içinde yapılan seçimler ve kısır meclisin çırpınışları, Bulgaristan’da siyasi dalganın döndüğünü gösteriyor. Meclisin kısırlaşmasında Slavi Trifonov’un ve partisinin imzasız sözleşmeye dayanacak “azınlık hükümeti” formülü başlıca rol oynadı. Bu bir dayatmaydı. Sıkıştırdım sizi, beni ve planımı kayıtsız koşulsuz desteklemekten yapabileceğiniz başka bir şey yok anlayışı yüklüydü. Bu, Amerikan usulü çok kaba bir zorlamadır. Arkada kalan yarım yılda 6 defa hayal kırıklığına uğrayınca Bulgar seçmen canımı acıttınız, demeye başladı. 2020 yılı protesto gösterilerinden bir halk lideri çıkmış olsaydı, durum farklı olabilirdi. Protestocu toplum da süzülemedi. Artık ne Türk düşmanlığı, ne komünizm düşmanlığı ve hatta Boyko Borisov düşmanlığından yeni bilinç doğmuyor.
Yeni bir sorun ortaya çıktı:
“Yurtseverlik” Vatandaşlık mıdır yoksa vatandaşın yaptığı işler midir? 2017-2021 yılları arası Bulgar yurtseverliğinden faşizm kokusu alan halk, politik pisliklerin tümünü parlamento dışına itti.
Çifte vatandaş Ekonomi Bakanı Kiril Petkov örneği ise, dış ülkelerdeki Bulgaristan çifte vatandaşlar ve onların budanmış hakları sorusunu politik sahneye taşıdı. Çifte vatandaşlıkla ezildiklerinin bilincine varanlar başkaldırmaya hazırlanıyor. Biz, hepimiz çifte vatandaşlık meselesinin 30 yıllık bir tarihi olduğunu, 1989’dan önce ve daha sonra Bulgaristan’da yaşanan zulüm ve süren sıkıntılara dayanamayıp Türkiye Cumhuriyetine sığınanların geri dönme yolunu kesmek ve hak arama davasını baltalamak için Bulgar’da yasallaştırıldığını biliyoruz. T.C.’de ikamet eden soydaşlarımızın oylarıyla birlikte HÖH-DPS partisinin 2009 seçimlerimde 610 521 oy alması Bulgar derin devletini korkutmuştu. Türklerin politik dalgası her an yükselebilir ve bir milyon oyu aşabilir. Başkan Radev’in yeni ırkçılığına ana sebep bu korkudur.
Dikkat çeken, Bakan Kiril Petkov’un Kanada vatandaşlığı konusunda Başkan Jeo Biden’in telefonlarının bile Bulgaristan olaylarını çözememesidir. Bulgar politik bunalımı derin kuyu dibindeki büyük kaya gibidir ve kimse inip çıkaramıyor.
Dış ülkelerdeki 3 milyon Bulgar vatandaşının elde etmeye çalıştığı çifte vatandaşlıklar evrensel insan haklarının bir parçasıdır. Yeni gelişmeler sonucunda susmanın ve tarafsız kalmada oy kaybı dalgasını gören “Var Böyle Bir Halk Partisi” meclis grubu 60 imzalı bir dilekçeyle Anayasa’nın ilgili maddelerinde değişikler istedi. 3 milyon vatandaşa seçilme hakkı istedi. Modern ırkçılığa karşı çıktı. Bu anayasa değişikliği ve ilgili yasa düzeltmelerinin yapılması diş ülkelerdeki çifte vatandaşlarımıza parlamentoda, hükümette ve devlet kurumlarında görev alma hakkı sağlayacaktır.
İnsan haklarını kısıtlama işlerinde Avrupa Birliği ve dünya Bulgaristan’a gülüyor:
İngiltere Merkez Bankasının Şefi bir Kanada vatandaşı, ikinci vatandaşlığı İrlanda olan ve 2018’de İngiliz vatandaşlığı alan Mark Karny’dir. Bana göre bu görev, İngiliz Başbakanı görevine eşittir.
Avro siyasetinde son söz sahibi olan Avrupa Merkez Bankası şefi Fransız Bayan Kristin Lagard’ın saçını başını yolan Alman yok. Bu konuda sayısız örnek verilebilir. Görüldüğü üzere 1990’da eski komünistlerin uzantıları ve ajanları tarafından keleme alınmış olan Bulgar Anayasası insan hakları konusunda zamanını tamamen doldurmuştur. Altında DPS milletvekillerinin imzası yoktur. Değiştirirken demokratikleştirin evrensel insan haklarını ve özellikle azınlık haklarının hepsinin tanınması gerek. Bulgaristan Türkleri Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşıdır ve kendilerine tanınan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı Türk devletinin kendilerine bir lütfudur. Türkiyeli soydaşlarımızın Bulgar meclisinde, meclis komisyonlarında ve hükümette bakan, bakan yardımcısı ve şube amiri olarak görev almaları büyük bir kazanım ve onur meselesidir. Bu kavgada BULTÜRK derneğinin yıllardan beri verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz.
Romanya da aralarında, AB ülkeleri Anayasalarının hiç birinde “vatandaş” ve “çifte vatandaş” ayırımı yapılmıyor. Bulgaristan’daki durum bir stratejik ayrımcılık ve ırkçılık sonucudur.
Olayın bizdeki tarihsel geçmişi:
Unutulmamalıdır: 1879’dan kurulan Bulgar hükümetlerinde çifte vatandaş bakanlar görev almıştır. Adalet Bakanı Kazimir Enrod Bulgaristan hem de Finlandiya vatandaşıdır. 1881-82 yıllarında Eğitim Bakanı olan tarihçi Konstantin İreçek Bulgaristan ve Çek vatandaşıdır.
Bulgaristan’ın birinci Prensi Aleksandır Batenberg yabancıdır. Venetsiya / Lombardiya’da bir Alman Kontu ile soylu Leh Bayan’ın oğulludur.
İkinci Prens Ferdinand Alman ve Fransız vatandaşıdır.
1944’ten sonra Bulgaristan’ı yöneten Georgi Dimitrov, Vasil Kolarov ve Vılko Çervenkov Sovyet vatandaşıdır. 1986-1990 yılları arasında Türklere karşı soykırım uygulanırken Bulgaristan Başbakanı olan Grişa Filipov Sovyet vatandaşıdır.
Bulgaristan’da demokratikleşme kapısını açan (1992) Başbakan Andrey Lukanov da Sovyet Vatandaşıdır.
Bulgaristan’ın NATO’ya alınmasını sağlayan II. Simeyon Saks Koburg Gotski bir İtalya vatandaşıdır. 2005-2009 yılları arasında Üçlü hükümete Başbakan olan Sergey Stanişev çifte vatandaşlıktan (Sovyet) 1996’da vazgeçmiştir. Bu örnekler saymakla bitmez. Hatta 1997’de Bulgaristan’ı komünizmin finans bataklığından çıkarak Dünya Bankası uzmanlarının hepsi yabancıydı. Unutulmamalıdır ki, Bulgar devletinin kurulması, sınırlarının çizilmesi, kurallarının saptanması hiçbir Bulgar’ın katılmadığı bir ortamda yabancıların eseridir. Bu arada Bulgaristan’ın zor durumlarında Osmanlı ve ardından Türkiye Cumhuriyetinin katkıları son derece büyük olmuştur. Şimdi de Suriye ve Afgan göçmen seli işgalinden Bulgaristan’ı koruyan Türkiye devletidir. Amerika, İngiltere, Rusya, Çin vs değil T.C.’dir.
Acı bir gerçek ise şudur. Bulgar devletinin kurulmasında, ekonomik kalkınmasında, hatta Sofya Üniversitesini kendi parasıyla kuran Karlovolu Evlogi ve Georgi kardeşlere bu vatanda mezar yeri bile bulunamamış ve türleri dış ülkelerdedir. Bu da başka bir gerçek. Müslüman Türk inancında cennet insanın doğduğu yerdir.
Başarısız denemelerin yanlış formülü:
Bulgaristan’da devlet yönetim formülü 1878’den beri değişmemiştir. Anayasal yapı da aynıdır. Çok sahipli sömürge şeklinde düşünülmüştür. Sahiplenenler Rusya, Almanya ve Osmanlı devletidir. Yıllar içinde başa geçenlerin hepsi otoriter yönetime yönelmiştir. Son 20 yılda bu kontrolsüz sistem Bulgar halkına 78 milyar levaya mal olmuştur. Başka bir ifadeyle, 20 yıldan beri devlet bütçesindeki her 2 levadan bir levası çalınmış, çar çur edilmiştir. 2020 yılındaki protesto gösterileriyle (halk isyanıyla) Bulgaristan’da yolsuzluklar balonu patladı. Ne yazık ki, 2021’de yapılan 2 seçim ve Kasım ayında yapılacak olan 2 veya 3 seçim (Cumhurbaşkanı ve 47. Meclis seçimi ayrı yarı günlerde yapılırsa 3, aynı günde yapılırsa 2 seçim) olacak ve bugünkü durum inandığı doğrunun peşinden gitmeyen, zeki ve dürüst görünen, komik adamların eline düştü. Bulgaristan’da Türklerden başka haram yememiş yoktur. Halkımız dürüstlük abidesidir.
Boyko Borisov halka çok yaklaşmış, TV ekranında her akşam ya da sabah ancak 2-3 akılda kalacak cümle söyleyip yoluna devam ederken, halk bu sayfayı kapatmıştır. Seçmen dürüst başbakan arıyor.
Bulgarlar yöneticilerinden utanmaya başladı.
Harvard diplomasıyla gelen Ekonomi Bakan’ı Petkov lider olabilecek mi? Lider olmak için mutlaka yeni bir parti kurmak mı gerek? Bulgaristan modern liberalizmi özümseyemedi. Adalet reformu yapmak isteyenler, bu reformun derinliklerine henüz fikir olarak inemediler. Başsavcının yeni biri ile değiştirilmesi hukukun üstünlüğü ile eş değer değildir. Hukukun üstünlüğü kişisel haklarla değil, kolektif haklarla ilgili bir değerdir.
Bizde yolsuzlukların anlamı da çarpıktır:
Afganistan lideri Kabul hava limanında helikoptere 160 milyon US Dolar doldurup kaçtı haberine herkes “Vay be!” derken, Bulgaristan’dan kaçırılan 19 milyar US Dolar için en fazla “erbap olan kebap yesin” dediler. Sanki “bana muhtaç olmasın da ne yaparsa yapsın!” mantığı üstünlük sağlamış durumdadır. Yani toplumun omurgası olan 2 800 000 emekliye ve sosyal yardımlardan geçinenlere her ay ek olarak 100 leva zam verilse, sanki toplum derin kış uykusuna hemen dalmaya hazır.
27 Ağustos 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Radev, altıncı ve son defa olmak üzere, hükümet kurma görevini BSP – Bulgaristan Sosyalist Partisine – (eski komünistlere) verdi. Başarı ihtimali SIFIR! Peşinen başarısızlığa mahkûm bir girişim. BSP Bulgaristan’da AB değerlerinden en uzak olan, sol cephedeki tutucu partidir.
Olasılıklar: Bulgaristan’ın Avrupalı Vatandaşları partisi GERB ve Türklerin HÖH-DPS partisi ile uzlaşma ve işbirliği yolu aransa şans doğabilir. Bu üç partinin 240 milletvekili mecliste 128 sandalyeleri var. Ne var ki, komünist çömezi BSP “boğulursam tek başına boğulayım” kafasında. Vasiyeti var. Cenazesime de kimseyi istemiyor. Hele Türkleri! 1989’da Türklerden yediği tekmeyi ve devrilişini hala unutamıyor…
Bir de şu yüzden mümkün değil? Bu iki partinin (GERB ve BSP) kadroları 1989’da Komünist Partisi BKP mezarı kazılmış gömülmek üzereyken, Bulgaristan azınlıklarına karşı soykırımdan sorumlu olan kimdir? Polis mi? Komünist partisi mi? konusunda anlaşamadılar. İki ana kola parçalandılar: BSP ve GERB. O gün bu gün birbirlerine küs olduklarından dolayı, ortak kabine yolu kapalıdır. Ayrıca bu işte Türklerin katilleri af edip de, arabuluculuk yapması olanaksızdır. “Lütfi Mestan’la bu deneme yapıldı. Stanişev’le öpüştüler. Gördüğünüz üze, ortada ne iz ne yol kaldı. Af edilmeyen suçlar var. Bazı özürler tek taraflıdır. Suç Bulgar devletindedir ve sözlü değil, Noter tasdikli ve Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler mühürlü özür sertifikası getirmelidir. Tüm isteklerimiz kabul edilmelidir.
Protestocu yeni muhalefetin 3 partisi, BSP ile bir kabinede buluşabilir mi?
Bu sorunun cevabı da HAYIR!
Neden: 1) Bu 3 partiden önü açık olan “Demokratik Bulgaristan” Amerika’ya bağlı olduğundan sosyalistlerle (BSP) aynı masaya oturmayacaktır.
2) Yaklaşan seçimlerde Slavi Trifonov’un partisi “Var Böyle Bir Halk” çökecektir. Slavi, seçmeni hayal kırıklığına uğratmıştır. “Moloz” parti olduğundan dolayı çöküşü durduracak dayanabileceği altyapı yoktur.
3) Meclisteki en küçük parti grubu olan “Ayağa Kalk BG. Biz Geliyoruz!” birbirini yiyip bitirmek için doğmuş ideolojik ve politik akımların çarpışma alanı olduğundan, dağılacaktır.
142 yılda Bulgaristan’da 55 Başbakan hükümet kurabildi.
Dördü, bağımsız ve egemen Bulgaristan için mücadele ederken – Stefan Stanbolov (1895) ile Aleksandır Stanboliyski (1923) – başı yarılarak, boynu, eli, kolu kesilerek, Dimitır Petkov (1907) ile Andrey Lukanov (1994) kurşunlanarak acımasızca katledilmiştir. Çar Ferdinand’ın Birinci Dünya Savaşı’nda Makedonya cephelerinde Bulgar zaferini İngilizlere satmasından sonra, halk oylaması yapılmış ve gerçekleri bilmeyen halk, 3 başbakanını yargılamıştır. 1944’ten sonra da bakanlar, naipler ve başbakanlar yargılanmış ve hayatlarından olmuştur. Bunu yazmakla, Bulgaristan’da başbakan olmak kolay iş değildir, kelleyi koltuk altına almak birinci şarttır. Hele anayasa değişikliği, hukuk reformu, devrimler ve dönüşümler yapılacaksa!!!
İş savaş, ayaklanma ve darbeler yüzyılı.
20.Yüzyıl Bulgaristan tarihinde silahlı ve silahsız iç savaş, karışıklıklar ve darbeler yıllarıdır. 5 savaş, 3 askeri darbe, 3 ayaklanma yaşanmıştır. 1944 rejim değişikliği süreçlerinde büyük sıkıntılar ve facialar yaşanmıştır. Türkler küçük ve büyük kafileler halinde sürekli göç etmiştir. Bu cümleden olan faşizmden sosyalizme ve totalitarizmden liberalimde geçiş süreçleri 2021’de Bulgaristan’ı ekonomik, mali ve politik olarak kilitlemiş ve kapıyı anayasal bunalıma zorluyor.
12 Mayıstan beri Bulgaristan Stefan Yanev yönetiminde seçim hükümeti ile yönetiliyor.
12 Mayıs 2021 seçimlerini milletvekillerinin dörtte birini alarak kazanan Var Böyle Bir Halk partisi lideri 27 Ağustos’ta Milli TV (BNT 1) yayınındaki söyleşisinde, Bulgaristan ne zaman kırılır, sorusuna şu cevabı verdi:
- Seçmen 14 Kasım 2021 seçimlerine gitmezse;
- Cumhurbaşkanı toplumsal birlik sağlayamazsa ve
- Halk Meclisi kendiliğinden dağılırsa.
Günün sorusu:
Politik partilere – 6. Denemede hükümete katılacak mısınız?
- GERB partisi – HAYIR.
- HÖH-DPS – Olayları izliyoruz.
- Var Böyle Bir Halk – HAYIR
- Demokratik Bulgaristan – Hayır.
- Ayağa Kalk Bg. Biz Geliyoruz – Evet.
Ağustos sonu sosyolojik araştırmalarında ortaya çıkan tablo:
GERB-çiler yuvaya dönüyor. Diğer partilerden farklı olarak GERB partisi HÖH-DPS gibi seçimleri politik bunalımı aşma aracı olarak görüyor. Yolsuzlukların toplumun dokularını kemirdiği artık anlaşılmış bulunuyor. Bulgaristan’da çöküşün ikinci aşaması 2001 seçimlerinde başladı ve o zamandan beri seçmen hiç kimseye tek başına hükümet kurma hakkı tanımadı. Dar boğazdan çıkış yolu kuş bakışından böyle görünmüyor.