BİR İSMİ TAŞIMAK YETMEZ, ONUN MÜCADELESİNİ DE OMUZLAMAK GEREKİR!
Rafet ULUTÜRK
Delyan Peevski…
Türk olmayan bir Bulgar. Ama bugün utanmadan Türk partisinin başında.
Ve karşısında kim var?
1984 yılında zulüm varken, canı pahasına halkının yanında duran Mümin Gençoğlu’nun oğlu: Turhan Gençoğlu.
Ama ne hazin…
Babanızın adını taşıyorsunuz, ama onun durduğu yerin tam zıddında saf tutuyorsunuz.
O babanız ki 1984’te dimdik durdu, bu derneği halkın haklarını savunmak için kurdu.
Bugün siz, o derneğin adını sadece vitrin süsü olarak kullanıyor, mücadelenin ne anlama geldiğini dahi bilmiyorsunuz.
Söyleyin Turhan Bey, biliyor musunuz bugün Bulgaristan’da neler yaşanıyor?
Kırcaali’nin tam ortasında, meydandaki saat kulesinde Türklere hakaret ediliyor!
Eski Türk mezarlığı yılan yuvasına dönmüş, taşlar sökülmüş, otlar arasında kaybolmuş.
Ayşe Molla Çeşmesi’nin başına bir tabela bile asamayan bir toplumun gururunu temsil ettiğinizi mi sanıyorsunuz?
Peki siz bunları o çok övdüğünüz Peevski’nin yüzüne bakarak söylediniz mi?
Siz ona, “Sen bu halkın temsilcisi değilsin” diyebildiniz mi?
Hayır, diyemediniz.
Siz oraya “ben artık Ahmet Doğan’ı bıraktım, seninleyim” demeye gittiniz.
Tarafınızı belli etmeye, methiyeler düzerek safınızı belirlemeye gittiniz.
Ama unutmayın: Biz sizi de, safınızı da not ettik.
Bugün karşınızda Peevski var, yarın başka biri olacak.
Ama şunu bilin: Hepsi aynı sistemin adamları.
Siz buna değişim mi diyorsunuz?
Kusura bakmayın, bu olsa olsa şekil değiştirmiş teslimiyettir.
BULTÜRK olarak biz yıllardır söyledik, yine söylüyoruz:
Sözde Türk partisi hâlâ Türklerin dertlerini sahiplenmiyor.
Biz Bulgar partileriyle, ama halkımızın hak ve özgürlükleri için çalışıyoruz.
Çünkü bu halkı temsil ettiğini iddia edenler ne Türk mezarlıklarına, ne Türkçe eğitimine, ne vakıf mallarına sahip çıkıyor.
Ama biz çıkıyoruz!
Biz diyoruz ki:
Tıpkı Aleksandır Stamboliyski döneminde olduğu gibi, Türk ve Bulgar birlikte bu ülkeyi adaletle yönetebilir.
Ama bunun yolu dalkavukluk değil, dürüstlükten geçer.
Ve bu yolda yalancı dostlara değil, gerçek dava adamlarına ihtiyaç vardır.
Siz bugün orada bir halkın değil, kendi imajınızın fotoğrafını çektirdiniz.
Ama unutmayın:
Bu halk o fotoğrafı çerçeveletmez, yırtar!
Çünkü o karede, bir milletin sırtına saplanan hançer var.