Bereket ve Açgözlülük: Kaybedilen Değerlerin Hikâyesi

Raziye ÇAKIR

Modern dünyanın hızla büyüyen çarkları arasında, insanlık iki kavram arasında sıkışıp kalmış durumda: bereket ve açgözlülük. Birisi hayatı anlamlı, dengeli ve tatmin edici kılarken, diğeri tüketmekle yetinmeyip yok etmeye, sınırsız bir doyumsuzlukla kendine zarar vermeye itiyor. Peki, bu iki kavram arasındaki dengeyi nasıl kaybettik? Ve yeniden bulmamız mümkün mü?

Bereket: İhtiyacımız Olanın Fazlası
Bereket, insanın elindekiyle yetinebildiği, onun kıymetini bildiği bir yaşam anlayışıdır. Bereket, sahip olduğunuz şeyin size yetmesi ve hatta fazlasını hissetmenizdir. Fakat burada önemli bir ayrım var: Bereket, sahip olduklarımızın miktarına değil, onlara bakış açımıza dayanır. Az da olsa şükretmeyi bilen bir insanın sofrası, bereketle dolup taşabilir.
Toplumlarımızda bereket anlayışı eskiden daha güçlüydü. İnsanlar bir avuç buğdayla bile sofralarını doyurur, yemeğin bir zerresini bile israf etmezdi. Çalışkanlık, paylaşım ve şükür, bereketin temel taşlarıydı. Atalarımızın söylediği “Azıcık aşım, kaygısız başım” sözü bu anlayışın derinliğini gösteriyor.
Ancak modern çağda bereket, yerini açgözlülüğe bıraktı. Artık “yetinmek” yerine daha fazlasını istemek, “paylaşmak” yerine biriktirmek tercih ediliyor.

Açgözlülük: Doymayan Bir Tüketim Canavarı
Açgözlülük, insana yetinmeyi unutturur. Daha fazlasını ister, biriktirir ama asla tatmin olmaz. Sahip olduğumuz her şey, daha fazlasını istemenin başlangıcı olur. Tüketim çılgınlığı tam da bu noktada devreye giriyor. Kapitalist düzenin temeli açgözlülüğe dayanıyor: “Daha fazla tüket, daha fazla biriktir ve asla durma.”
Açgözlülüğün bedeli yalnızca bireysel değildir, toplumsaldır. Doğa açgözlülüğümüzden zarar görüyor. Daha fazla üretim için tahrip edilen ormanlar, tükenen su kaynakları, kirlenen hava… İnsanlık, sürekli tüketme hırsıyla kendi yaşam alanını yok ediyor.
Daha da kötüsü, bu açgözlülük toplumsal eşitsizlikleri derinleştiriyor. Bir tarafta yiyecek ekmek bulamayan milyonlar, diğer tarafta israf edilen tonlarca gıda. Açgözlülük, paylaşmayı öldürür. Oysa bereket, paylaşmakla büyür.

Bereket ve Açgözlülük Arasındaki Dengeyi Kaybettik
Bereket ve açgözlülük arasındaki denge, modern yaşamın kaosu içinde kayboldu. Daha fazlasına sahip olma arzusu, bereket anlayışımızı gölgeledi. Artık insanlar kendilerini “ne kadar sahip oldukları” ile tanımlıyor. Evler dolup taşarken, kalpler boşaldı. Masalar çeşit çeşit yemekle donatılırken, ruhlar aç kaldı.
Peki, bu dengeyi yeniden kurmak mümkün mü? Bereketi hayatımıza nasıl geri getirebiliriz?

Bereketi Geri Kazanmak: Küçük Adımlar Büyük Değişimler
Bereket, yeniden öğrenilebilecek bir değerdir. Küçük ama anlamlı adımlarla hayatımıza bereketi geri getirebiliriz:

1. Şükretmek: Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek, bereketin ilk adımıdır. Bir dilim ekmekle bile şükrettiğinizde, o ekmek size doyurucu gelir.
2. Paylaşmak: Bereket, paylaştıkça artar. Elimizdeki fazlalıkları ihtiyacı olanlarla paylaşmak, hem bereketi hem de insanlığımızı artırır.
3. İhtiyacın Kadarı: Sadece ihtiyacımız olan kadarını tüketmek, bereketin özü ve açgözlülüğün panzehiridir. Fazla olan, başka birinin hakkıdır.
4. Doğaya Saygı: Tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirerek doğaya daha az zarar vermeye çalışabiliriz. Bereket, sadece insanlar için değil, tüm canlılar için vardır.
5. İsrafı Önlemek: Sofralarımızda ve yaşamımızda israfı engellemek, bereketi artırmanın en kolay yoludur. Her boşa harcanan lokma, açgözlülüğün bir zaferidir.

Son Söz: Bereket Ruhumuzun Aynasıdır
Bereket ve açgözlülük, aslında bir zihniyet meselesidir. Biri tatmin, huzur ve şükrü temsil ederken, diğeri doyumsuzluk, stres ve tatminsizliği getirir. İnsanlık olarak bereketin yolundan uzaklaşmak bizi yalnızca tüketen, yok eden bir varlığa dönüştürüyor.

Dengeyi yeniden kurmanın yolu, elimizdekine kıymet verip paylaşmayı öğrenmekten geçiyor. Bereket, sadece sofralarımızı değil, ruhumuzu da doyurur. Bu yüzden, modern dünyanın dayattığı tüketim çılgınlığına dur deyip bereketin kıymetini bilmek, insanca yaşamanın anahtarıdır.
Haydi, bereketi geri kazanalım. Çünkü hayat, paylaştıkça çoğalır, bereketlenir. Ve unutmayalım: Açgözlülüğün sonu, insanlığın sonudur.