32 Yıl Yaşayan Yalanlar ve Günümüz
Filibeli Abdullah EFENDİ
Tarih 10 Mayıs 2021
Pis sularda kir arınmaz
Sisli günde yol görünmez
Düşman üstüne yürünmez
Casus ile cadı ile
Bizim Türk kimliğimizi belirleyen öz sözlerimizdendir bu dörtlük. 20 yüzyıl Bulgaristan tarihinin kiri 21. yüzyılda da arınmıyor, çünkü su yerine akan kirdir.
Toplam 142 yıl olan Bulgaristan tarihinde son 32 yıla “demokrasi” dediler. Bir arpa boyu tol alamadık ve vardığımız noktada yerinde sayarken kuyu kazdık.
Düşmanın üstüne yürümedik. Çünkü onun içindeki en büyük yaraö bizim varlığımız, nefes almamızdır. Kendi kendini bitirmesi için bizim bir şey yapmamıza gerek yok. 1989 Mayısında Ayaklandık ve zaten ödünü aldık.
Hele de casus ve cadı sürüsüyle yeniden ayaklanmaya hiç gerek yok. Varsın hepsi onların olsun!
***
Tarihi biz yazalım ve her şeyi öyle bir karıştıralım ki, bizden sonra kimse bir şey anlamasın düzeneğine köle olan Bulgarların 2021 itibarıyla kafalarındaki karanlığa bir de sis çöktü.
Düne kadar, yukarıdaki dörtlükte “casus” ve “cadı” olarak geçen ikili bizim 32 yıllık şu son dönem geçmişimizde Ahmet Doğan haini ve yakın zamana kadar gazeteleriyle memlekette cadı kazanı kaynatan yolsuzluklar kıralı Delyan Peevski’dir.
Çıkardığı “168 Saat” gazetesinin 2021/12 sayısını da Bulgaristan Türklerinin şanlı tarihini karalamaya adayan bu yaramaz ikili, Prof. Daniel Vılçev’in Bulgaristan Müslümanları için “soykırımı denemesi” dediği 1970’lı ve 80 yılları anlatmaya bu defa da o dönem Varna Polis Şefi olan Albay Lübomir Dimitrov’a kürsü vermiş.
Sözüm ona “İsim Değiştirme” yıllarında Albay L. Dimitov İç İşleri Bakanlığı Varna Belediye Amiri görevinde bulunmuş.
Bir defa yazıya baştanbaşa yanlış bir başlık atılmış:
“Varna, Burgaz ve Bunovo Garı İnfilakları İsim Değiştirme olaylarından önce olmuştu.”
Önce şunu hatırlatalım. Adına “isim değiştirme süreci” denen ve hedefinde 1964-1975 yıllarında isimleri zorla değiştirilen Müslüman Pomaklar ile 1984-1989 yılları arasında isimleri değiştirilen Türkleri birbirinden ayırmak için kullanılan bu terim bir uydurmadır. Çünkü olay bir zulümdür, terördür ve bir soy kırım denemesidir. Türklerin devlet zorbalığına karşı ilk tepkileri olan “Bunovo Garasında Tünel İçinde Patlama” 9 Mart 1985 tarihinde olmuştur. İsim değiştirmeye, dil, din, yaşam tarzı, kültür ve Türk kimliği yasaklarına karşı güçlü örgütlü tepkidir. Gücü Bulgaristan’ı sarsmış ve Bulgaristan Türklerinin yaşadığı barbarlığı Avrupa’ya ve dünyaya duyurmuştur. Ardından Burgaz ve Varna parlamaları olmuştur. Bu tepki olaylarını örgütleyen Burgaz köylerinden Emin Mehmedali, Abdulla Çakır ve Saafet Recep hakkında 25 Nisan 1988 tarihinde Sofya Mahkemesi’nden ölüm cezası kararı çıktı ve Sofya Merkez Hapishanesinde kurşuna dizilerek infaz edildiler. Mezarları yoktur. “Dikenli” köyündeki 3 kurnalı çeşme onları anlatır, ruhları Bulgaristan Türklerinin gönlüne serpilmiş ve yaşıyor.
***
Bu söyleşinin birinci sorusu ve yanıtı şudur:
Soru: Albay Dimitrov s.o. “isim değiştirme sürecinin” gerçek nedenleri nelerdir?
Yanıt: Genç Türklerin iktidarı ele aldıkları 1908 yılından başlamak istiyorum. Kemal Atatürk dini idareyi layık yönetimle değiştirmeyi kararlaştırmıştır. (Atatürk T.C. yönetimine 1923’te geçmiştir.) Üzerinde bugüne kadar çalışılan 3 ana ödev vardır.8
Birinci ödev, Bulgar nüfus ile Türk azınlık arasına nifak tohumları saçmak. Bizim Türklerimiz iyi insanlardır, namuslu ve çalışkandırlar, onlarla hangi işe tutuşan, kendilerine güvenebilirsin. 1908’den beri izlenen Türk politikası ajanlarla kargaşa ve sorun çıkarmaktır.
Radyolarıyla Rodopları kaplamışlardı. Türk milli şuuru aşılıyorlardı. Pomakları ve Çingenleri de Türkleştiriyorlardı ve devam ediyorlar. Geçen yüzyılın başından beri stratejilerindeki topraklarımızdan bir parçasını koparmaktır.
Devamlı askeri darbe yapsalar ve kurdukları askeri hükümetler ardından yönetimi yine sivil idareye devrediyordu. Ardından yeni bir askeri darbe geliyor ve bu böyle devam ediyordu. Bu yönetimlerin öncelikleri hep aynıydı. Bulgaristan nüfusunun bir kısmına Türk milli bilinci aşılamak, anavatan Türkiye idesini yaymak ve insanları dinsel temel üzerinden kazanmaktı.
Bu süreç noktalanmış değildir ve sona ermeyeceğine inanıyorum.
“Devlet Güvenliği (DS) büyük sayıda Türk casus ve Türk grupları üzerinde çalıştı. Varna, Burgaz ve tren garası “Bunovo” patlamalarını hatırlayınız. Bunların hepsi “isim değiştirme sürecinden” önce meydana gelmiştir. (gerçekleri değiştiriyor.) Bu terör olayları isim değiştirmeden sonra olmuş olsalardı, haklı gösterilebilirlerdi. İçinde anneler ve küçük çocuklar olan bir vagonun havaya uçurulmasını nasıl haklı gösterilebilir. (Bu olaylarda önce 37 Türk kurşunlanmış ve 1 500 Türk de hapse ve kamplara atılmıştı.)
O zamana kadar devlet bu nüfusu sosyalleştirmeye çalıştı. Türk köylerinin yolu ve suyu vardı. Türklerin işi ve geliri vardı. Türkçe konuşanların Üniversitelerde kotası vardı, notları (3) olsa bile kayıt yaptırıyorlardı. Bulgarların böyle bir hakkı yoktu.
Soru: “İsim Değiştirme” fikri öne sürüldüğünde Devlet Güvenlik (DS) münasebeti nasıl oldu?
Yanıt: Dosyalara bakılsa görülecektir, sivil polisin halkla temas halinde bulunan görevlileri, isim değiştirme işine kesin olarak karşıydı, çünkü bu ahali artık sosyalleştirilmişti. Sofya Üniversitesinde okuyan Ayşe’ye artık Ani diye hitap ediyorlardı. Birçok Türk ismini kendisi Bulgar ismiyle değiştirmişti.
Onların Bulgar nüfusuna kaynaşmasına çok az zaman kalmıştı ve devletin isim değiştirme işi gelişmeleri uzatacaktı.
Görmüyor musunuz Kuzey Makedonya yalnız ajitasyon ve propaganda ile yeni bir devlet sundu. Sorunları kota sistemine göre çözdü.
Bulgaristan’da da benzer gelişmeler vardı. “Ayrılık Zamanı” filci çekildi. “Han Asparuh” filmi gösterildi. Bizim sosyalleştirme yolumuz buydu.
İSİMLERİN DEĞİŞTİRİLMESİ İŞİ YÜZDE YÜZ YANLIŞTI.
Bizim Türkiye’ye geçince isimleri hemen değiştirildi. Mehmet Halil Mehmet Haliloğlu oldu. Bu işi çok daha sesiz ve ustaca, daha önce olduğu gibi çözebilirdik. (Albay Dimitrov isim değiştirme terörüne 1984/1985 kışında ordu, polis, trafik polisi, sınır askerleri ve binlerce sözde gönüllünün silahlı, zırhlı araçlarla ve tank ve helikopterlerle katıldığından, insanların kurşunlandığından, sakat kaldığından ve ölüm kamplarına atıldığından ve sürgün edildiğinden, sonunda da sınır dışı edilmelerinden söz bile etmiyor. Artık ancak ders kitaplarına alınmayan gerçeklerin gazetelerde de yazılmadığını görüyoruz. Bunun adı tarihi yalanı yalanla düğümleyerek yeniden yazma diyebiliriz. Bulgaristan Türkleri ve Pomaklarının 20ç yüzyıl gerçek tarihinin yazılma ve filime alma zamanı geldi.)
Soru: “Büyük Göç” nasıl başladı. Türklerin vatandan zorla kovuldukları anlatılıyor.
Yanıt: Bulgar asıllı olmayan gazetecilerin kaba ve küstah bir yalanıdır bu, biz kimseyi kovmadık ve göçe zorlamadık. Benim yönettiğim Varna, Şumen ve Dobriç bölgesinden ancak 61 kişi otobüse bindirildi ve Türkiye sınırında indirildiler. Her devletin kimi isterse sınır dışı etme hakkı vardır. Onlar zaten gidiciydiler. Birkaç genç aile yanıma geldi ve evlerini korumamız için anahtarları bana verdi. Türkiye’yi beğenmezsek geri gelebiliriz dediler. Ana babalarıyla Türkiye’ye gitmek istemeyen 4 çocuk bize geldi ve kendilerini korumamızı istedi.
(500 bin Türk’e zorla pasaport verildi ve sınır dışı edildiler ve görüldüğü üzere kurtuluşu her şeyi inkâr etmekte arıyorlar.)
Soru: Türkiye’nin ülkemizden bir parça toprak koparma kuşkularının kaynağı nedir?
Yanıt: O zaman Türkiye devleti, bir bölgede yaşayan Türk nüfusun diğer nüfustan % 10 daha fazla olduğu durumlarda otonomi hakkı tanınması gerektiğine ilişkin bir belge hazırlıyordu. İstihbaratımız bize bu belgenin görüşülmek ve karar almak üzere Birleşmiş Milletler Teşkilatına sunulacağına ve çok büyük tartışmalar başlayacağına ilişkin hazırlık yapıldığını bildirmişti. Öte yandan Türkiye Bulgaristan’da o kadar büyük bir halk kitlesinin göç yollarına düşeceğini düşünmemişti. Bir ara Türkler sınırı kapadı. Açık tutsalardı daha fazla insan göç edecekti. Daha sonra büyük bir kısım geri döndü.
(Bulgaristan, % 10 azınlık nüfusun kendi toprakları üzerinde yaşadığı halde, resmi dil dışında gendi dilini konuşuyor, kendi adet ve gelenekleriyle yaşıyor ve resmi dinden farklı başka bir dine ibadet ediyorsa azınlık ve otonomi hakkı kazanır ve her devlet bunu uygulamak zorundadır kuralını biliyordur. Bu konuda imzaladığı uluslararası anlaşmalar da yürürlüktedir. Dil, din ve kimlik yasaklama hiçbir soruna çözüm değildir ve olamaz. Bulgaristan Türklerinin 2 700 okul ve medresesi vardı, dinleri, yazı dili, edebiyat ve kültürleri gelişmişti ve hepsi yok edildi. Bunu görmezlikten gelmek suçtur.)
Soru: “İsim değiştirme sürecinden” önce Türkiye Bulgaristan’da yaşayan Türk ahalisini gerçekten kışkırtıyordu öyle mi?
Yanıt: Ben Akademide okurken Rodoplarda “Yakoruda” köyünden bir öğrenci arkadaşım vardı o anlaşmıştı. Köylüler köylerine Türkiye Cumhuriyeti bayrağı dikmişler. Çalışkan ve namuslu bildiğimiz bu ahalinin nasıl olur da böyle bir harekette bulunur diye kafa yorduk. Arkadaşım köyde dalaş, dövüş, kavga ve dayak olduğunu anlatmıştım. Daha sonra Yakoruda’ya gittiğimde, bir yüzbaşının sırtında 100 yara vardı. Bu kavga 10 Kasım 1989’a kadar devam etti.
Varna’da çatışma yaşanmadı. Kaolinovo ve Şumen’de gösteriler, miting ve protestolar oldu. Varna’da duruma hakim olduk. Burada kalabalık ve beraber yaşayan Türk nüfus yok.
Şumen’deki isimlerimizi geri istiyoruz gösterilerine 2 000 kişi katılmıştı. Varna’dan da 10 kişi gönderdik yardıma fakat birisi sırtından öteki de böbreğinden bıçak yarasıyla döndüler.
Benim yönettiğim gruptan diğer arkadaşlar da yara almıştı. Çatışmaya copla katılmıştık, fakat Türkler son derece sert ve saldırgan davranmışlardı.
Soru: O dönemde Türkiye üzerinden gelen kışkırtma olayları yaşandı mı?
Yanıt: 10 Kasım 1989 öncesi Burgaz iline bağlı köylerde birçok olay yaşanmıştı. Ama siz onların herhangi biri hakkında her hangi bir ayrıntı işittiniz mi? Biz Türkiye ile her zaman dost iki ülkeydik. Olayların barışçıl, sesiz sedasız kalmasına gayret ediyorduk, bir sır açıklansa bile medeni bir şekilde olayı çözmeye çalışıyorduk. NATO Genel Kurmayı önce Paris’te açılmak istemişti. Fransız istihbaratı 40 Amerikan casusu yakaladı ve Fransa Başkanı de Golle ile Amerika NATO Karargâhının Brüksel’de açılmasına ortak karar verdiler. Biz Türkiye ile aynı şekilde anlaşıyorduk. Biz Türkiye’den toprak istemedik. Yalnız Trakya göçmenlerinin topraklarını geri almasını istedik. Ben Bulgar aksi istihbaratında Türkiye şubesinin dağılmasından Ajanlarımızın bir kısmı Türk azınlığındandı. Esef duyuyorum. Ahmet Doğan gibi kadroların ihbarcı olduklarını sananlar var. Bu bir saçmalıktır. O bize bir yerde bir kıpırdama olsa haber veriyordu ve amaç büyük olay çıkmasını önlemekti.
Türk makamlarının da bu yöndeki çalışmalarını sürdürdüğüne inanıyorum. Son 30 yılda iki ülke arasında casusluk olayı yaşandığını inanmadım. Birçok Rus casus kovduk, fakat Türk kovmadık. Türkiye ya da örneğim ABD Bulgaristan’la ilgili çalışmalarını durdurmuş olabilir mi, bilemiyorum.
Albay. Dimitrov’un yazısı budur. Bu yazılmamış gerçek tarihin redakte edilmesinden başka ne olabilir. Bulgaristan hala komünizmin ruhuyla yaşamaya devam ediyor. Bu işlerde A. Doğan gibi ajanları 1974’ten beri kullanmaya devam ediyor. Hedef gerçeklerin öldürülmesi, defnedilmeden gömülmesi ve halka unutturulmasıdır.
Okuyanlara dostça selamlar.
Paylaşınız.