210 Bin Sayfa Ve 1 360 Cilt
Tarih: 20 Ekim 2019
Yazan: Nedim AKIN
Konu: Bu taş çok ağır, yerel seçimle kalkmaz.
Sıkıntı içinde yetiştik. Çocukluğumda dereye bırakmıyorlardı: “Temriye kaparsın!” korkusu vardı. Ergen olduk çıbanlar başladı: “Yayılıp saçılmasın!” korkusu bastı. Seçimler geliyor: “Kafan karışır!” dinleme ısrarı geldi. Sorunların hiç birini çözemiyoruz: “neme lazım!” diyorlar…
Gazete aldım. Okuyorum. Bulgaristan’da bir KTB bankası vardı, isim açılımı (Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası). Birkaç yıl önce kapanmıştı, sahibi sayılan G. Vasilev kimden korktuysa korktu ve Sırbistan’a kaçtı. Orada gecesi 400 US Dolar olan “Hayyat” otelinde konaklıyor. Otelin konukları sıcaklar ve terler kokusuyla dış duvarlarından su akıyor yani otel şadırvan gibi, gece gördüm, arkadaşlar şaşırtan ışık şeklinde anlatıyorlar da inanmadım. İnsanoğlu masala değil, kendi gözüne inanır. Gelen seçim. Halkın iradesi ve sesi hırsız oligarşi kodamanlarını etkilemiyor. Onlar oy hakkını kullanmıyorlar…
Ayın 27’sinde Bulgaristan’da yerel seçim var. Gezdim dolaştım, hiçbir yerde kazan kaynamıyor, ızgaralardan köfte kebap kokusu gelmiyor, içkiye uzanan pek yok, milletin kuvveti biraya yetiyor ki, o da fıçı birasına. 61 parti ve “bağımsız” aday meydanları paylaşmış. Sofya’da en fazla gürültü Milli Kültür Evi (NDK) parkından geliyor. Oraya Todor Jivkov’un torunu Todor Slavkov çadır kurmuş. Partisi babası İvan Slavkov’tan miras kalan “İLERİ BULGARİSTAN (Napred Balgaria) partisi diktatörün torununu Sofya Büyük Şehir Belediye Başkan adayı göstermiş. Sofya köylerinden Şoplar çanlı ve maskeli, “El ele verelim Sofya Belediyesinden şeytanları kovalayalım” şarkısı söylüyorlar. Yemek içmek, kahve, çay açık sofra, 80’li yılların şarkılarıyla hayal canlandırıyorlar.
Todor Slavkov seçilirse mahkemelerdeki daha dosyalarını yakacakmış. Bu kağıt yığını o kadar büyük ki, adalet adına şehir yanabilir. Neron Romayı yaktığında bir şey düzelmemişti.
Dikkat edin. 4 yıldan beri başlayamayan şu KTB-Bankası davasının dava dosyası sayfaları 210 bin olmuş, ciltlemişler 1 360 cilde zor sığmış. Sorgulanan tanıklar 400 kişi, bankadan kaybolan paranın toplamı 7 200 000 000 (yedi milyar iki yüz milyon) leva, bu paranın 2 500 000 000 (iki milyar beş yüz milyon) levasından sanık 18 kişi var ki, hallerine bakarsan “bu dava ne başlar ne de biter” diyorlar. Bizde 210 bin sayfalık davaya bakacak yargıç yokmuş.
Öte yandan bu banka boşaltılıp çökertilirken içinde Sofya şehir ve Belediye mahkemesi yargıçlarının 500 000 000 (beş yüz milyon) leva parası vardı, dediler. Bizim yargıçlar kendi paralarını kurtaramadılar. Devleti nasıl kurtarsınlar. Bu taş kalkmaz.
Bulgaristan’ın bütün işleri, dertleri, hayalleri, dalavereleri ve daha aklınıza ne gelirse bu davada düğümlenmiş. En nihayet 5 özel dosya hazırlanmış, halka söylenmesi gereken 5 hikâyeye sıkıştırılmış ve 5 “tarih” olmuş. Seçimlerde zaten milletin yarısı dışarıda, öteki yarısı küs ve bir kısmı da ağzı kokmuş çaresiz olduğundan, saldıklar tamamen boş kalmasın diye, birden bire “susma devrine” girildi.
Neden sustular biliyor musunuz?
Çünkü avukatlar “eksik isimler”, “iktidarın dosyası” ve “Putin adamlarının özel dosyası” açılmasında ısrar etmişler. Böylece ana dosyalar 6 olacak. Bu bölümdeki en önemli evraklar tutarı 3.5 milyon (üç buçuk milyar) Avro olan “Güney Akım” gaz boru hattı dosyasında toplanmış. 2014 yılında “Güney Akım” Avrupa Birliği ve bazı Amerikan senatörlerinin baskısıyla durdurulmuş ve gelecek olan paralar gelmemişti.
Fakat bankaya girip çıkan iktidar temsilcilerinin, politikacıların isimlerinden oluşan liste büyüktür. Olayı sorgulayan Baş Savcı Yardımcısı İvan Geşev gelecek Pazar yapılacak seçimlerden sonra baş Savcı olma heveslisi. Olabilir de, çünkü Bulgar ekonomisi ve alt yapısının en önemli bankasının çökmesinden sorumlu olan politikacılar arasında, “Obama, Putin, Borisov ve Peevski” isimleri yok demekle halkla alay ediyor.
Savcı Geşev’in listeye almadığı bir isim ise Vladimir Putin’in özel temsilcilerinden Aleksandır Mihayloviç Babakov’tur. “New York Teyms” gazetesi “Putin Treni Bulgaristan’da devrildi” başlıklı yazısında KTB-Bankası Sahibi G. Vasilev’in kapısını çalmadan ofisine giren A.M. Babakov hakkında şunları yazdı: “Yıllardan 2013. Sofya Meclisi karşısındaki “Radisson” otelinin gece barı. Orada Babakov Bulgar geçici hükümeti Bakanı Stoyanov’tan “Güney Akım” için özel yardım istemiş ve ilavesinde “bana bu iyiliği yaparsanız, hayatınız kökten değişir” demiştir. Bakan olayı gizli servise hemen bildirmiştir. Bu konuda perde ardındaki şahıs DPS milletvekili Delyan Peevski’dir. 2014’te bankayı bataklığa sürükleyen olay “Güney Akım” siyasetidir. Ve o gün bu gün Bulgaristan malak gibi bataklıktadır. Bu bataklık her gün Bulgaristan Türklerini de içine çekiyor. Tehlike büyüktür.
Bu seçimde mitingde boş laf dinlemeye toplananlara ağızlarını tatlandırmak için birer lokum dağıtan bile yok. Partiler “para yok”, halk “imkân yok” diyor ve yoksulluk çığı tekerlenmeye devam ediyor. Sofya’da olduğu gibi ülkenin diğer kentlerinde de seçimden sonra değişiklik beklenmiyor. 1 101 776 kayıtlı seçmeni olan Sofya’da katılım % 70 oranında kalırsa, seçimi DPS (Hak ve Özgürlükler Partisi) ve “Demokratik Bulgaristan” koalisyonunun orta katman desteğiyle GERB adayı Bayan Yordanka Fındıkova’nın 3. Kez de kazanması beklenirken, ATAKA, Yeşiller Partisi, VOLYA, ABV ve NFSB – sözde yurtseverlerin belediye meclisi üyesi çıkarabilmeleri kuşkuludur. Karma bölgelerde de dikkat çeken bir değişiklik göze çarpmazken, Hak ve Özgürlük Partisi’nin değişikliksiz yerinde sayma siyasetini başarılı uyguladığı belirtiliyor. Kırca Ali’de Türklük kalesini yıkma planları yürürlükte…. Saldırıyorlar. İkinci turda kazanma şansları artıyor.
Bu seçimlerin politik propagandasına “yutkunmalı” ve “sayıklamalı” geçiyor desek de, Bulgaristan’daki en yaşlı siyasetçi olan film yapımcısı, 98 yaşındaki Anjel Wagenstayn, “pogled. info” yayınında açtı ağzını, yumdu gözünü ve günümüz Bulgaristan gerçekliğini şu karakteristik vurgularla çizerken faşist zihniyete şöyle işaret etti:
“Bulgaristan gibi Sofya Belediyesi de bataklıkta bulunuyor. Birkaç gün önce İngiltere ile futbol karşılaşmamızda biz bataklığın kaymağını gördük. Dolandırıcı ve soygunculukla birlikte, terörle birlikte ırkçılığın ve faşizmin geldiğine tanık olduk. Bu konuyu yorumlayan Bulgaristan Dış İşleri Bakanı Bayan Zaharieva, Bulgaristan’da totaliter sosyalizmden önce faşizm olduğunu unuttu. Ben bir Yahudi’yim ve biraz hiddetli konuşuyorum. Böyle konuşmaya hakkım var. Ben özürlü ve yaşlı, Sofya’dan kovulan annemin başından geçenleri unutamıyorum. Makedonya ve Ege Bölgesinde Yahudilerin başına geleni unutamıyorum. O yıllarda ben Ege Bölgesinde partizandım. Partizan Çetesi Kurmayı üyesiydim ve bu olaylara tanık oldum.
Son 30 yılda Bulgar Milli TV programlarının Yahudilerin o topraklardan toplanıp ölüme gönderilmesini ve Bulgar makamların bu trajedideki rolünü yansıtan “Yıldızlar” adlı filmi göstermediğinden dolayı üzgünüm.
İngiltere Bulgaristan Milli takımları karşılaşmasında tribünlerde kol kaldırıldığını, faşist selamı verildiğini dolayısıyla Bulgaristan’da faşizm olduğunu herkes gördü.
Geçen sene Bulgar meclisinde çok ilginç bir olay yaşandı. Devlet eski bir faşist-lejyoner olan Dyanko Markov’a ödül verdi. Milletvekili Markov mecliste yaptığı konuşmada, Yahudilerin zorla sürgün etme ile ilgili olarak şöyle dedi: “Düşman nüfusun ölüme gönderilmesi suç değildir! Son 30 yılda Bulgar iktidarı faşizme yeşerme olanakları sağladı ve şimdi bizde neden faşizm var, sorusunu sormaya başladılar. “Faşizme hayat hakkı tanıyanlar kendileridir.”
(Bulgaristan Türklerini de “düşman nüfus” gördükleri için 140 yıldan beri memleketimizden kovuyorlar. Bu zihniyet kazınmadan barış ve huzur masaldır.)
Bulgar iktidarı faşizmi yargılayıp idam etmedi. Ancak yargılanan kişinin hakları geri verilebilir. Son 30 yılda ben Bulgaristan’da faşizmin, holokost-un kınandığını işitmedim. Birleşmiş Milletlerin çağrısı üzerine Sovyet Ordusu’nun Auschwitz – Birkenau (Oswienzim) Nazi toplama Kampını kurtardığı gün uluslar arası Holokost günü olarak anılır, fakat Bulgaristan bu günü de kutlamaya katılmadı. Bu dünya anti-faşist mücadele günüdür. Naz ismi uluslar arası kınama günüdür. Aushwitz kampı kapılarının kırıldığı an dünya ölüm kampları gerçeğini öğrendi. Bulgaristan son 30 yılda faşizmin, Nazilerin yalnız Yahudileri değil, son kişisine kadar bazı ulusları yok etme, yeryüzünden silme çabalarını kınamadı, lanetlemedi. Dünya trajik geçmişi, holokost’u, Yahudi katliamını kınarken Bulgar TV’leri çocuk filmcikleri, komedi filmleri yayınladılar.
Ben Bulgar aydınlarının vurdumduymaz tarafsızlığını tuhaf buluyorum. Bulgar Dış İşleri Bakanı Bayan Zaharieva, sosyalizmden önce faşizm yaşandığını söylemedi, sosyalist devlet olmazdan önce Bulgaristan’ın faşist bir devlet olduğunu belirtmesi gerekirdi. Sosyalizmden önce Bulgaristan Hitler Almanya’sının müttefiki idi. Sosyalizm gelmezden önce Bulgaristan Almanya ve ABD’ne savaş ilan etti.
Tüm mahkemeler ve vicdanım önünde yemin ederim, sosyalizmden önce ve şahsen benim gözlerim önünde Bulgar devleti 11 300 (on bir bin) Yahudi’yi ölüm kampına gönderdi ve bu insanlardan yalnız 4 kişi sağ sağlım geri dönebildi. Ben bu konuda gerçeği anlatırken Brüksel’de ant içtim, vicdanım önünde bu 11 300 Yahudi’yi , onların çekisini gördüğümü tek tek anlattım. Ben bu olayı gözlerimle izledim, Yahudiler Almanlara teslim edilmezden önce, onların tutuklanması ve gönderilmesi işlerine bir tek Alman katılmadı. Yahudileri ölüm kamplarına gönderen Bulgar idaresi, makamları ve ordusudur. Bulgar makamları tarafından tutuklanan ve toplanan Ege Yahudileri Bulgaristan üzerinden gönderildiler, kalbimi ve vicdanımı ezerek yürüdüler, ben bu konuda film yaptım ve Tuna şehri Lom’da Alman Nazilere teslim edildiler. İkinci grup Makedonya’dan toplandı, önce Üsküp’te bir “monopol” – reji- kapatıldılar. Bu binalar Bulgar devletinin tütün depolarıydı. Burada belirli süre kaldıktan sonra onlar Bulgar devlet demir yolları hayvan taşıma vagonlarına dolduruldular, makinistler, koruyan polisler ve askerler Bulgar’dılar. Lokomotifler de Bulgar Devlet Demiryollarına aitti. Yahudi yüklü hayvan vagonlu trenler Bulgar askerleri Viyana’ya kadar korudular ve Viyana’da hepsini Alman Nazi birliklerine teslim edildiler.
Benim elimde, o zaman bu Yaudileri Viyana’ya kadar taşıyan vagonları gözetleyenlerin, teslimat esnasında Viyana’daki Bulgar komutanlığından Sofya’daki İç İşleri Bakanı Gabrovski’ye gönderdiği bir telgraf var. Bu telgrafta şöyle deniyor: “Sayın Bakan biz Polonya’nın “ Treblinka” toplama kampına kadar memur edildik, fakat Almanlar bizim Almanya topraklarına girmemize izin vermiyorlar, geri dönmemizde ısrar ediyorlar. Lokomotif ve vagonları kime bırakalım?”
Bakanın cevabı: “Güvenilir dostlarımıza Almanlara bırakınız, onlar bir yolunu bulur ve bize geri gönderirler.”
Vagonlar dönmediği gibi, insanlar da dönmediler. Bu vagonlarla götürülen insanlar da dönmediler, yakıldılar, yok edildiler.
Bulgaristan’da dış işleri bakanı Zaharieva ve birçok diğer aydın kişi “Bulgaristan’da hiçbir zaman faşizm olmadı iddiasında bulunuyorlar. Bunu nasıl inanayım?
Bunu ancak yüzde yüz budala, eksiksiz geri zekâlılar savunabilir, diyen Anjel Vagenstein şöyle devam ediyor
“Bana bugün ‘Lukov Marş’ adı altında düzenlenen nümayiş ve gösterilerin ne olduğunu açıklayamayacak bir duruma düştüler. Bu, nasıl bir nümayiş ve gövde gösterisidir. ‘Lukov’ isminde birini anıyorlar. Kimdir bu adam? Yazılan yazılarda ‘Lukov’un Bulgar yurtseveri olduğunu iddia ediyorlar.
Lukov, o yıllarda Bulgar Lejyonlar Birliği (BLB) komutanıydı. Bu örgüt, Bulgaristan’daki azgın faşist gençlik örgütlerinden biriydi. “Hitler Jugend” in Bulgar kopyasıydı. Bulgaristan’da daha azgın ve saldırgan başka Nazi örgütleri de vardı. Bulgar’dan biri ise Bulgarlığın İlerlemesini isteyen “Ratnikler” idi.
General Lukov “Hitler Jugend”in Bulgar kopyasının Başkanı olarak öldürüldü. Bu faşist gençlik örgütü, “Hitler Jugend” kopyası olarak, ülkemizde görevli Nazi uzmanları tarafından kuruldu. Bu kitlesel bir faşist örgütlenmeydi ve onun yıllar sonra kırıntılarının patlamasını İngiltere – Bulgaristan futbol maçında tribünlerde gördük. Bu bir faşist hortlamaydı. “Lukov Marşçılar onlardır. Bulgaristan’da faşizm yaşanmadı” diyenlere güleceğim geliyor. Ben gençliğimde “sarı yıldız” ile dolaşmak zorundaydım.
Sakat annem, yaşlı, 25 000 Yahudi ile birlikte, 10 kilogram eşya ve yiyecekle Sofya’dan kovuldu. Taşraya sürgün edildi. Evimizi bırakmak zorunda kaldı. Her Yahudi ailesi makamlardan emir aldı. Orada Sofya dışında hangi kampa, köye adrese gideceği yazılmıştı. Gitti yeri terk etmeye hakkı yoktu.
Ben Plovdiv (Filibe) semtinde “Orta Mezar” şimdiki adıyla – Tsentralen – belediyesinde dünyaya geldim. Yahudilerin bir günde yalnız 2 saat sokağa çıkma hakkı vardı. Yalnız 2 saat ve “Orta Mezar” mahallesinin dışına çıkmaya hakları yoktu. O zaman Yahudilerin hakları çiğnenmişti. Ben evimde hatıra olarak 1942’de basılan Filibe Kaymakamı imzalı YAHUDİLERE YASAKTIR pankartını göstereceğim ki, okurken donup kalırsın.
- Merkezden geçmek
- Sinemaya gitmek
- Lokanta, hamam ve tiyatroya gitmek
- Yıkanmak yasaktı vs. (Bizim bugün anadilimizi öğrenmemizin engellendiği gibi…) Bu ayrıntıları anlatmamın nedeni şudur:
Her şey unutturulmak isteniyor. Eski katillerin çocukları çıkıyor karşımıza. Onlar dedelerinin ve babalarının yaptığını yapmak istiyor. Onlar da yasaklamak ve öldürmek istiyorlar. Onlar ülkemizi, dünyayı ele geçirmek ve caniler, katiller toplumu kurmak istiyorlar. Ürperiyorum. Sosyalizm zamanında insan haklarının ayaklar altına alındığı gibi, faşizm zamanında da çiğnendiğini unutturmak istiyorlar.
İkinci Dünya savaşından sonraki ilk 10 günde, yaşanan acılardan doğan nefretle Avrupa’da ilk 10 günde Naziler parçalandı, kıyamet yaşandı. İtalya’da Roma eyaletinde savaştan sonraki 3 günde 12 bin faşistin öldürüldüğünü bilmeyen var mı? Daha sonraki günlerde savaşı kazanan güçlerin hesaplaşmayı durdurup her şeyin başka raylara oturtmaya çalıştığını gördük. Halk Mahkemeleri kuruldu. Bugün bu mahkemelerin şeytanlaştırıldığını görüyoruz. Bugün Halk mahkemelerine küfredenler halk nefretinin ne olduğunu bilmiyorlar, faşizme karşı halk kükremesini tanımıyorlar. 25 bin kişiye idam cezası veren Halk Mahkemeleri, onların saflarından 10 defa daha fazla insan kurtarmıştır. Çocuklarını öldürenleri, ev yakanları, zulüm edenleri, ırza geçenleri, gece baskınları yapanları halk paramparça etmek istiyordu. Faşistlerin zulmü unutulmadı, ardından komünistlerin terörü de asla unutulmamalıdır. Bulgaristan azınlıkları çok çekti. Halk mahkemelerinin nefret ve öfke kaynayan Avrupa’da azdan az düzen ve adalet sağlama işini gördüğünü unutuyorlar. Komünist terörün adalet sayfası ise henüz açılmadı.
Bulgar toplumunun kaldıramadığı çok büyük bir taş var. ADALET TAŞI. Geçmişi gömmeliyiz. Geçmişin ağırlığı bugünümüzü eziyor ve gelecek yolumuzu kapıyor. İşte bu ortamda 27 Ekim 2019 yerel seçimlerine gidiyoruz. Karar sizindir.
Faşizm ve totalitarizm yükü öyle ağır ki, Kırca Ali gibi Türklük kalelerimizden birini daha kaybetme tehlikesi belirdi. Hasan Aziz ikinci Tura kalırsa seçilmeyebilir. Birlik olalım. 98 Yaşındaki An. Wagenşteyn’ın derslerinden ders alalım. Küçük hesaplarla hareket etmeyelim. Geçmişte geri dönüş yok. Geleceğimize birlikte bakalım. O sözlerini şöyle bitirdi.
“Bulgaristan bataklığa batıyor ve onu hiçbir güç kurtaramaz.
Bulgaristan’da genel ve topyekun sistem değişikliğine ihtiyaç var. Bu değişiklik önce Sofya ve diğer merkezlerdeki belediye Başkanlarının değiştirilmesiyle başlayabilir. Siyasi sistemin değişmesi zorunlu oldu.”
Bunlar büyük taşlar ve kaldırıp atabilmemiz için birlik olmalıyız!
Hepinize seçim başarısı ve zafer diliyorum.
Paylaşmaya unutmayınız.
Teşekkür ederim.
Gerçeği başkalarının gözüyle görmekten ibret alalım. Onlar tırmanıyor, yollarını keselim.