Türkler ve Bin Yıllık İslam Bayraktarlığı: Bir Medeniyet Yürüyüşü
Raziye ÇAKIR
Türkler, İslam ile tanışmalarından itibaren bu dini yalnızca benimsemekle kalmamış; aynı zamanda onu yüceltmiş, korumuş ve dünyaya taşımıştır. İslam’ın yayıldığı topraklarda Türkler, dini, kültürü ve adaleti temsil ederek tarihin en büyük medeniyetlerinden birini inşa etmişlerdir. Bu bayraktarlık, yüzyıllar boyunca İslam’ın kılıcı ve kalemi olarak Türkleri öne çıkarmış, bu rol Türklerin kimliğiyle iç içe geçmiştir.
1. İslam’la Buluşma ve İlk Adımlar
Türkler, 8. yüzyılda İslam’la tanıştığında, Orta Asya’dan başlayarak geniş bir coğrafyada köklü kültüre sahip bir millet olarak tanınıyordu. Talas Savaşı (751) ile Arap Müslümanlar ile kurdukları dostane ilişki, Türklerin İslam’a geçiş sürecinin ilk adımlarından biriydi. Bu karşılaşma, Türklerin İslam’ın adalet, tevazu ve ilim anlayışıyla örtüşen değerleri bulmasıyla, samimi bir bağ kurmalarına olanak tanıdı.
2. Büyük Selçuklu Devleti ve İslam Dünyasının Koruyuculuğu
Selçuklular döneminde Türkler, İslam dünyasında siyasi ve askeri olarak büyük bir güç haline geldiler. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Malazgirt Zaferi (1071), Anadolu’nun İslam dünyasına açılmasına kapı araladı. Selçuklular, aynı zamanda İslam coğrafyasını Bizans, Haçlılar ve diğer tehditlere karşı koruyarak İslam’ın kalesi oldular. Medreseler kurarak, İslam ilimlerini ve düşünce dünyasını geliştirdiler ve İslam’ın ilim bayrağını da taşımaya başladılar.
3. Osmanlı İmparatorluğu ve İslam’ın Altın Çağı
Türklerin İslam bayraktarlığı, Osmanlı İmparatorluğu ile zirveye ulaştı. Osmanlılar, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’u fethederek (1453), İslam dünyasının birliğini ve gücünü simgelemiş oldular. İstanbul’un fethiyle Osmanlı Devleti, Hilafet’in merkezi haline gelerek İslam dünyasının liderliğini üstlendi. Bu noktadan itibaren Osmanlı sultanları, sadece Türklerin değil, tüm İslam dünyasının “Halifesi” olarak tanındılar.
Osmanlı İmparatorluğu, farklı din, dil ve kültürlere sahip geniş bir coğrafyayı adalet ve hoşgörü ile yöneterek İslam’ın evrensel mesajını temsil etti. Osmanlılar, Kudüs’ten Mekke ve Medine’ye kadar İslam’ın kutsal topraklarını koruyarak, Müslümanların özgürce ibadet edebilmesini sağladılar. Ayrıca Osmanlı padişahları, dünyanın dört bir yanındaki Müslüman toplulukların ihtiyaçlarına cevap vererek, yardım ve destek sağladılar.
4. Adalet, İlim ve Hoşgörü Temellerinde Bir İslam Medeniyeti
Türklerin İslam bayraktarlığı, yalnızca askeri bir koruma değil; aynı zamanda ilim, kültür ve medeniyet anlamında bir önderlik olmuştur. Osmanlı döneminde kurulan medreseler, İslam ilimlerinin yanı sıra tıp, matematik, astronomi ve felsefe gibi alanlarda da gelişimi destekledi. Osmanlı sarayları, alimlerin, şairlerin ve bilim insanlarının buluşma noktası haline geldi; böylece İslam medeniyetine katkıda bulunacak büyük düşünürler yetişti.
Türkler, İslam’ın adalet anlayışını uygulayarak farklı din ve mezheplere mensup toplulukların barış içinde yaşamalarını sağladı. Osmanlı’nın “millet sistemi” bu hoşgörünün en somut örneklerinden biridir. Osmanlı İmparatorluğu’nda, farklı etnik gruplar ve dinler kendi dini liderleri tarafından yönetilmiş, inançlarına ve kültürlerine saygı gösterilmiştir. Bu yönetim anlayışı, İslam’ın hoşgörü ve adalet değerlerinin devlet idaresinde uygulanmasının en başarılı örneklerinden biri olmuştur.
5. Modern Çağ ve İslam Bayraktarlığının Yeniden Yükselişi
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının ardından, modern Türkiye Cumhuriyeti, laik bir yapıya sahip olarak kuruldu; ancak İslam dünyasındaki yerini hiçbir zaman kaybetmedi. Türkiye, son yıllarda yeniden İslam dünyasında önemli bir konuma ulaşarak, mazlum Müslüman topluluklara destek vermeye, insani yardımlarda bulunmaya ve İslam dünyasının sesini küresel arenada duyurmaya devam ediyor.
Bugün, Türkler geçmişten gelen İslam bayraktarlığını, barış, hoşgörü, adalet ve yardımlaşma prensipleriyle küresel düzeyde temsil etmeye çalışıyor. Türkiye, İslam ülkelerindeki krizlerde aktif bir rol üstlenerek, bu köklü misyonu sürdürmeye kararlılıkla devam etmektedir.
Sonuç: Bin Yıllık Bir Bayrak Yarışı
Türkler, bin yıldan fazla bir süredir İslam’ın bayrağını taşımış, bu yolda hem askeri, hem kültürel, hem de insani anlamda fedakarlıklar yapmıştır. Bugün hâlâ bu bayraktarlık devam etmekte; Türkler, İslam’ın barış, adalet ve hoşgörü mesajını dünyaya yayma sorumluluğunu taşımaktadır. Gelecek nesillerin de bu görevi devralarak, İslam’ın evrensel değerlerini yaşatmaya ve insanlık için barışa, adalete hizmet etmeye devam edeceğine inanıyoruz. Bu bayrak, yalnızca geçmişin değil; geleceğin de bir meşalesi olarak dalgalanacaktır.